Her şey büyük bir hızla endüstrileşiyordu..

Her şey hızla endüstrileşiyor..Küreselleşme bir çığ gibi, gıdadan futbola kadar bütün dinamikleri önüne kattı gidiyor.Meseleyi bunlar üzerinden tartışalım, kafamızın içindeki bu tartışmayı yazıya bir dökelim dedik..

farm-wallpaper-1280x800Genetiği değiştirilmiş organizma ( GDO) bir canlı türünün doğal hayatta sahip olmadığı bir özelliğin bir başka canlıdan gen aracılığıyla aktarılması anlamına geliyor malumunuz..Üretim olanaklarını bilimsel yöntemlerle geliştirmek, iyi niyetle atılmış bir adımdır muhakkak; düşünsenize, dünya nüfusunun 2050 yılında 10 milyara ulaşması ve de şu anda 600 milyon olduğu sanılan aç nüfusun sayısının çok daha artması beklenmekte..

Elbette ‘bişey yapmalı..’’

Birileri bir şeyler yapmaya başlar da her şeye muhalifler boş durur mu? Yok efendim gıdaların bütünlüğünün bozulmasının sonuçlarının öngörülemezmiş de , yerel üretici korunmalıymış da, tarımda modernizasyonun kaçınılmaz sonucu olarak üretim sürecinin büyük sermayenin eline geçmesi, GDO’lu üretim teknikleri ve gıda ürünleri ithalatının artması, köyden kente kaçışı arttırırken, toplumsal sosyolojinin eko-sistemini de altüst ediyormuş da.. Sorunlar bununla kalmaz, büyürmüş, boyut değiştirirmiş de..(Laf aramızda ağızları hep de iyi laf yapar bu bozguncuların..)

Aynı şey futbolda da geçerli değil mi? Futbolun beşiği İngiltere’de Premier ligin değeri 3,5 milyar euroyu geçti, Süper ligin gelirleri  yılda 500 milyon dolara yaklaştı, bir sürü sponsor geldi de kötü mü oldu ey bozguncular..Halkımız harıl harıl  ‘iddaa’ oynuyor da, sahalar yapılıyor fena mı? ‘Size kalsa insanlar açlıktan ölmeye, sahalar çamur içinde kalmaya, Türk futbolu da gerilemeye..(neyse bu sonuncuyu karıştırmasak daha iyi galiba).. devam ederdi zaten..

Tövbe tövbe..Bak şimdi benim de aklımı karıştırdı bunlar..Yok, haklı oldukları yerler var canım..Misal; geçenlerde Kemeraltı’nda uskumrudan balık çorbası içtim, lokantanın sahibi Norveç’ten geliyor dedi de şaşırdıydım;  bizde uskumru kalmamış meğer.. En sevdiğim lüferimi korumaya aldılar; zorda demek ki..Antibiyotikli tavuklar, Arjantin’den karpuz ithalatı..”Bu kalamarlar Hindistan değil di mi?” diye sordu bir arkadaşım balıkçı tezgahına..Her mevsim domates yer olduk..Hastalıkların beslenmeye bağlı olarak arttığı söyleniyor..Bakkallık ölmüştü, şimdi de süpermarket yiyen hipermarketler çıktı…! Toplam 13.000 bitki çeşitliliğine sahip ülkemizi ve geleceğimizi küresel tohum ve gıda şirketlerinin insafına terk etmekten başka bir anlamı olmayan, yerli tohum çeşitliliğini yok edeceği aşikar ”Tohum Yasağı” uygulamasını  anlamakta zorlanıyorum.. Binde 9’a kadar GDO’ya onay veren şu son kararnameyi de.

Ne dediniz? Anadolu’nun kendine has doğası ve gıda çeşitliliğinden vazgeçip küresel pazarlara mı eklemlenmişiz? Bak yine beylik laflarla kafamı karıştırıyorsunuz. Daha basit, daha anlaşılır örneğiniz yok mu sizin kardeşim? Futboldan olsun, evet daha iyi anlarım bari.. Hem malum ”Hayat fena halde futbola benzer..” Altınordu var, evet.. Futbol Akademisi kurmuş, Gümüşordu kurmuş, ‘Ben yabancı oyuncu oynatmayacağım’ diyor öyle mi? Aaaa, evet İspanyol liginde de var böyle takımlar..Çok da sempatik geliyor izlerken,evet.. İstenirse oluyor diyorsunuz..Laf aramızda, ben de Tirespor Bölgesel Amatör Ligde Fildişi menşeyli oyuncu oynatıyor diye duyduğumda çok şaşırmıştım..amatör ligde yerli oyuncu mu kalmadı diye..

Vallahi doğru, daha iyi anladım; mesela  büyük sevdamız Göz-Göz..Hayrandık Adnan Süvari’ye, Ali Artuner’e,Gürsel’e,Nevzat’a,Halil’e . Mahallemizin en güzel abileriydiler, herkesi yeniyorlardı. Fener’i,Galatasaray’ı geç.. Atletico Madrit’ler, Ujpeşt’ler dize gelmişti Alsancak Stadında..Sonra gün geçti,devran döndü küme düştük, kümeler düştük..Amatör kümede bulduk kendimizi..Önce bir sermaye grubuna satıldık, kurtulacaktık sefaletten..Olmadı..Haraç mezat bir diğerine satıldık..Bu kez çok hırslıydı yeni sahip..Amatör kümeden çıkamayınca gitti, başka bir 3. Lig takımını satın aldı, çıkardı bizi bataklıktan..

Çıkardı çıkarmasına da,olmadı, sevemedim ben bir türlü bu patron-personel ilişkisini..Keşke amatör kümede kalsaydık da, müşteri yerine seyirci olmaya devam etseydik dedim sonunda.Yaylım ateşi açtılar resmen..Biz ne anlarmışız  bu işlerden..Yahu haksız mıyım; şart mıydı armayı satmak ihale ile? Sattınız da çözüldü mü? Bak battı ilk patron..hepten ortada kaldık..Yenisi; ”tamam benden buraya  kadar” dese..hooop aynı yere..Halbuki alt yapıya dönseydik, oyuncu yetiştirseydik; biz de yine bir gün çıkamaz mıydık bu düştüğümüz ligleri? Ne ligi be; lig de neymiş, mahalleden çıkıp dünya devleriyle bile cebelleşmenin mümkün olabileceğini  göstermemiş miydi bize : ”Kalede Ali, geri dörtlüde Mehmet – Çağlayan-Ali İhsan – B. Mehmet, orta sahada Nevzat-Nihat – Ertan  forvette Fevzi – Gürsel – Halil..”

Sizi gidi sizi, tamam, pes vallahi..hem de bana anlattırdınız ne demek istediğinizi..Bu ‘endüstrileşmek’ meselesine biraz kafa yoracağım bundan sonra..Hem geçen gün bir atkı gönderdi sevgili yeğenim ‘Endüstriyel Futbola Karşı Tek Yumruk’ diye..Üzerinde de Metin Oktay ile Metin Kurt’un resimleri var..Hoşuma da gittiydi zaten..

——————————————————————————————————————————————————–

Umudumuzu ifade etsin diye, futbol kulüplerini birer roman kahramanına benzettiği yazısında Tanıl Bora’dan birkaç cümle ödünç alalım..”Futbolun endüstrileşmesi, kimlik damgalarını kuşkusuz siler, herkesi birbirine benzetir. Fakat o karakter silikleşse de, ona hayatiyetini veren bağlarından kopsa da, bazen ticarîleştirilerek ruhsuzlaşsa da, sun’i teneffüsle bile olsa, yaşamaya devam eder.Çoksatarlara alışmış, aksiyon arayan tembel okuyucu buralarda bir şey bulamaz. Has okur, işte böyle bir romanı fırlatıp atmayan; has futbolsever, has taraftar, işte bu vasatlık içinden bir hikâye çıkarabilendir.”

Sanver Süzek hakkında

1961 yılında İzmir’de doğdu. E.Ü. İşletme Fakültesi- İşletme Finansı ana bilim dalından 1981 yılında mezun oldu.Aynı bölümde Araştırma görevlisi olarak 1987 yılına kadar çalıştı.Yüksek lisansını ‘Sermaye Artırımına Giden Firmaların Finansal Analizi’ tezi ile tamamladı. 1988-1999 tarihleri arasında Bodrum’da turizm seyahat acentacılığı ve otel yatırım ve işletmeciliği alanlarında yöneticilik yaptı.1996 yılında Bodrum Bardakçı koyundaki Mavi Otelin, 1999 yılında Bodrum Türkbükü’nde Mavi Suite otelin açılışını ve 2010 yılına kadar da işletmeciliğini yaptı. 2002-2003 döneminde İzmir’de Blue Miles adlı restorantın açılışını ve işletmeciliğini yaptı. 2003-2007 yılları arasında Dokuz Eylül Üniversitesi Bölgesel Kalkınma ve İşletme Bilimleri Araştırma ve Uygulama Merkezi (BİMER)’in Danışma Kurulu Üyeliği yaptı,aynı dönemde BİMER’e bağlı AH-LA (American Hotel – Lodging Association) programında Otel – Restaurant Yönetimi ve Turizm Semineri, yine BİMER’e bağlı BEMİY (İşletme Yönetimi)Programı kapsamında İşletme Finansı ve Fizibilite Etüdleri ve turizm dersleri verdi. 2006 yılından bu yana Tepekule Kongre ve Sergi Merkezi’- nin çatı katındaki a7 Şehir Kulübü ve Tepekule Özel Günler salonlarının işletmeciliğini yürütüyor. 2012 yılında Ayvalık’ta faaliyet gösteren Miranda Gıda Ltd. Şti.ne ortak oldu. 2015 yılında Manisa Organize Sanayi Bölgesinde yer alan Litany restoranın kurucu ortağı olarak açılışını yaptı. 2016 Ağustos ayında yayın hayatına başlayan 'Magazine' adlı yeme-içme ve seyahat dergisinin Genel Yayın Yönetmenliği görevini sürdürüyor..
Bu yazı Genel kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir