Selanik’e ilk defa 2004 yılında gitmiştim. Bu şehir pek çok açıdan ilgimi çekiyordu..En başta Atatürk’ün doğduğu, büyüdüğü, Beyaz Kule’de (Lefkos Pirgos) arkadaşlarıyla oturup biralarını içerlerken memleket meselelerini tartıştığı şehirdi.. Osmanlı’nın 500 yıl hükümranlık sürdükten sonra 1912 yılında hiçbir direniş göstermeden terkettiği şehirdi. Üstelik bu terkediş diğerlerinden çok farklı olmuştu. Bu coğrafyada doğan Jöntürk hareketinden filizlenen İttihad-Terakki için bu toprakların kaybı kabul edilemezdi.. Edilmedi de zaten ve bu kayıplar (Balkanlar); Osmanlı, padişah,saltanat ve halifelik gibi kavramların da sonunun başlangıcı oldu..
Bir konu daha vardı Selanik’de ilgimi çeken..17. yy İzmir’de doğan Sabetay Sevi tarafından başlatılan Sabetayizm hareketi (Mesih), Selanik’te yaşayan Yahudiler arasında çok rağbet bulmuştu. Daha sonra Sabetay Sevi’yi izleyerek Müslüman olan Yahudiler, sadece Selanik’te Osmanlı Devleti’nin yenileşme çabalarına katkıda bulunmakla kalmamışlar; Türkiye cumhuriyetinin çeşitli yönetim kademelerinde yer alarak son derece etkili ve tartışılır bir grup olmuşlardı.(Beyaz Türkler, dönmeler vb..) Meraklısına, Soner Yalçın’ın ‘’Beyaz Türklerin Büyük Sırrı’’ ve ‘’Efendi’’ adlı kitapları.
İşte bu duygularla daldım Selanik sokaklarına.. Cıvıl cıvıl sokakları, küçük küçük mahalle cafeleri ama en çok da balkonları şaşırtmıştı beni.. Hayat sanki balkonlarda yaşanıyormuşcasına geniş, canlı, hemen hepsi tenteli, çiçekli ve bakımlıydılar.. Herkes sokaklarda, cafelerde sonbaharın keyfini çıkarmaya çalışıyordu, frappeler, latteler, espressolar eşliğinde.. Ne çok kahve tüketiliyordu; yine şaşırmıştım.. Denize doğru açılan sokaklarına dalınca kendimi doğup büyüdüğüm şehirde, İzmir’de gibi hissettim.
Meğer bu benzerlik bir tesadüf değilmiş..Çünkü şehir düzenlemesinin önemli bir bölümü; İzmir limanını inşa edip,Vilayet Konağının da temelini atıktan sonra buradan Selanik’e tayin olan Vali Sabri paşa zamanında yapılmış..
Gitmeden önce yemek kitapları ve gezi yazıları ile tanınan arkadaşım Tijen İnaltong’u arayıp, yine onun yazılarından birinde okuduğum bir restoran hakkında bilgi istemiştim. ’’Mis kokulu İzmirim’’restoranı..Tarif etmişti..’’Electra Palace otelin olduğu meydanda sırtını denize dön..Soldan dördüncü sokağa gir..Sağdaki pasajın içinde..’’ Herşey o kadar kolay ve çabuk oldu ki..Mekanı bulmam, karides sahanaki ile ve Tanasis ile tanışmam..
Pek sevmediğim öğle rakısı eşliğinde dostça ve içten bir sohbet..İçerideki eski ve eskimiş İzmir resimleri..Tanasis’in İzmir anıları..Hala hatırlamaktan büyük keyif aldığım o birkaç saatin sonunda iki kardeş gibi sarılarak ayrıldım mis kokulu bu mekandan..İzmir’e döndükten sonra ona yolladığım İzmir konulu posterleri ve birlikte çekilen fotoğraflarımızı duvarlarına astığını, oraya giden giden dostlarımızdan duyuyordum ama Hürriyet gazetesinin seyahat ekinde benden bahsettiğini görünce o birkaç saatin neden bu kadar değerli olduğunu daha iyi anladım..
Sıra geldi Atatürk’ün doğduğu eve..Bir kenti tanımanın en iyi yolunun önce dersine iyi çalışmak, sonra da bolca yürümek olduğundan hareketle, elde harita, daldık Selanik sokaklarına yine..Eve ulaştığımda duyduğum heyecanı unutamam.Gidenler bilecektir diyeyim o kadar..
Buradaki ziyaretimizi tamamladıktan sonra biz yine dönelim sokaklara ve şehrin gastronomik lezzetler vaadeden mekanlarına..Yeme-içme işleri, zevkinize bağlı..Sabah saatlerinde etraftaki pasta ve börekçilerden beğendiğinize dalın..Hiçbiri mahçup etmiyor.Öğlen vakti açık şarap, buz gibi metal bir bardakta ”retina” adıyla servis ediliyor.İçmemek olmaz..Gece keyfinize kalmış.Trip Advisor gibi çalışan algınız nereye götürürse oraya artık..Ben Ouzou Melathron’u tavsiye edeyim.Şehrin içinde,merkeze yakın,geleneksel yunan mutfağının yine sade, basit ama çok da lezzetli sunulduğu bir mekan..(22.00 den önce başlanmıyor buralarda akşam yemeklerine..Bir de sofralarda tabaklar hemen silinip süpürülmüyor..Yemek boyunca azalan porsiyonlar size eşlik ediyor.)
Arkasındaki iki antreponun sanat ve fotoğraf müzesi olarak kullanıldığı rıhtım binasındaki ”Kitchen Bar” manzarası,servisi ve mönüsüyle her daim ziyaret edilebilir.İlave olarak tabii ki Beyaz Kule, Sabetayistlerin yaptırdığı ve türünün tek örneği olan Yeni Cami ve Kapani pazarı da görülmeli..
Ortak kültürümüzün izleri ”mübadele” gerçeği üzerinden sokaklara, yemeklere,mimariye,müziğe olduğu kadar spora da yansımış tabii..İstanbul’dan mübadil Beşiktaş taraftarları, 1926 yılında amblemi çift başlı kartal olan PAOK’u kurmuşlar..Renklerini söylemeye gerek yok herhalde..