”Sıcak bir yaz günü, orta yaşlı bir köylü yolunu sormak için yanıma yanaştı. Üstünde partal bir palto, paltonun altında bir ceket, ceketin altında yelek, yeleğin altında da yakası iliklenmiş mintanı vardı.’’Yolunu gösteririm ama önce üstünden şu paltoyu çıkart!’’ dedim. Çıkarttı. ‘’Ceketi de çıkart.’’ Onu da çıkarttı. ‘’Şimdi de yeleği çıkart!’’ Çıkarttı. ‘’Çöz mintanın yakasını!’’. Çözdü..’’Sıva kollarını!’’ Sıvadı.. ‘’Senin sorduğun yere şuradan gidilir’’ dedim. Yürüyüp gitti. Giderken bir iki kez arkasına dönüp baktı. Kıssadan hisse : Garip hareketi her şeyden önce bir havalandırma hareketidir.’’
Oktay Rıfat’ın ağzından Türk şiirinin kilometre taşlarından biri olan ”Garip” hareketinin felsefesine dair çok hoş bir tanımlama..
1. Yeni olarak da adlandırılan bu akım 1941 yılında Orhan Veli tarafından kaleme alınan bir manifesto ile Melih Cevdet Anday ve Oktay Rifat tarafından gündeme gelmiş olup ; şairlerimiz, şiirde var olan aşırı duygusallığa, şairaneliğe, basmakalıp söyleyişe başkaldıran şiirlerini aynı adla, Garip adlı bir kitapta yayımlamışlardır. Kitabın kapağına, “Bu kitap, sizi, alışılmış şeylerden şüpheye davet edecektir.” yazılı bir ibare koymuşlardır. “Garip” adı, zamanla hem üç şairi yansıtan bir kimlik kazanmış hem de Türk şiirinde yeni başlayan bir şiir akımının habercisi olmuştur. Buna göre şiir, duygudan çok, akla dayanmalı; duygunun ya da duyarlılığın ürünü olan şairanelikten arındırılmalıdır. Geleneksel şiirin benimsediği her şey, yeni şiirin dışında tutulmalıdır. (Vezinsiz, kafiyesiz bu mısraların bir ”akım” olarak anılamayacağı, olsa olsa ‘avangart’ şiire örnek gösterilebileceği tartışmalarını bu parantezin içerisinde bırakalım. ‘Yazık oldu Süleyman Efendiye’ diyen ”Kitabe-i Seng-i Mezar”ın eski üslupla dalga geçmesi klasik şairlerden Yusuf Ziya Ortaç’ı bayağı kızdırdığı söylenir mesela..Ama ne var kızacak, bunu yazan ‘Dalgacı Mahmut’ değil mi?)
Neyse, bence ilginç bir bir bilgi ; bu üç ünlü şairin, bu üç kafadarın, bu üç okul arkadaşının Ankara Erkek Lisesi’ndeki edebiyat öğretmenleri, romanlarıyla tanınsa da öykü ve (hocası Yahya Kemal’e hırslanarak) şiir alanında da eserler vermiş Ahmet Hamdi Tanpınar’dı. Üzerinde düşünmeye değer bir konu gibi, değil mi?
Orhan Veli’den..
Bir Iş Var
Her gün bu kadar güzel mi bu deniz?
Böyle mi görünür gökyüzü her zaman?
Her zaman güzel mi bu kadar,
Bu eşya, bu pencere?
Degil,
Vallahi degil;
Bir iş var bu işin içinde.
Oktay Rifat’tan..
Kadeh
Burası dalyan kahvesi Ortalık süt mavisi
Apostol bu ne biçim meyhane
Tabağımda bir bulut
Kadehimde gökyüzü
Bu da Melih Cevdet’ten..
Zavallı Etem
Zavallı Etem
Çok çekti geçen kış
Bütün kışı parklarda geçirdi
Şimdi durumu iyi
Senatoryumda
Verem
Bir de 2. Yeni’ciler var tabii. 1. Yeni’ciler gibi bir manifesto etrafında toplanmış olmasalar da, hatta, Edip Cansever gibi kendini bu ekip içerisinde tam görmese de, (Üstad 2. Yeni’yi bir akım olarak benimsememiş, şiirimizin 1950’li yıllardaki atılımını ise bir karşı çıkışın değil, bir yetersizliğin sonucu olarak görmüştür.) onlarda kadro daha kuvvetli : Edip Cansever, İlhan Berk, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Sezai Karakoç ve Ece Ayhan..
Daha Nazım’ı var, Attila İlhan’ı var..Can Yücel, Ahmet Arif, Özdemir Asaf, Fazıl Hüsnü.. Behçet Kemal..Türk şiirinin kadrosu muhteşem..Hiç de ‘Garip’ değil..